6.09.2012

Defansta Yoruldum

Gol atan kaleye Allah'ını seven defansa,
Orta oyunu asla olmaz halı sahada,
Çalıma girmeyeni çıkışta zabıta alacak sanki,
Ters ayaklı sağ beklikten yoruldum.

Alınır buçuklu saha ikindi vakti sonrasında,
Yerde ezilir izmaritler saat buçuğu vurduğunda,
Kapora bırakmasak gelmeyecektik sanki,
Asistten önceki pası vermekten yoruldum.

Ufak su bir liradır, soyunma odalarında rutubet,
Ne burda duşa giricen, alırsın sabah siktir et.
Çoraplar temiz de, siyah kauçuklar bozdu sanki.
Yerden hızlı paslarla oyunu açma fikrimi,
Takıma emopze edememekten yoruldum.

3.26.2012

Artık bülbül ötmüyor.

Şimdiye kadar burada kah şiğirle dokundurdum, kah şiğirsiz dokundurdum. Bu dokunuşlarımın büyük kısmı hoşunuza gitti. Fakat ben şu işe baş koyduğumdan kelli çizgim belliydi, "ŞEKİL YAPMAYIN"dı. Ama siz hiç bir türlü şekil yapmaktan vazgeçmediniz. Kendi piyesinizde, kendinize dublörlük yaptınız.
Eğer bugün ben yazmayı bırakıyorsam, bunun tek sebebi denyoluğunuz. Bunlar münferit denyoluklar değil belki, istemeden hepinizin bir denyoluğuyla parçası olduğunuz bir basiretsizlik karnavalı.
Cümle kurma yeteneğimi 2 ay önce benden aldınız. Hiç birinize dava açmıyorum, Allah belanızı da vermesin. Siktirip gidin diye bekledim, gitmediniz.

Arkadaşlar ben gidiyorum, hakkınızı helal edin.






2.11.2012

Dev Hayat Hikayesi: Gel bi' konuşcaz - IV

Hafızamı biraz yokladım. En son halı sahada kendi aramızda rostasyona gittiğimizi ve kalede adam eksiği nedeniyle durak kotlu kalecimizi anımsayabiliyordum güç bela. Kafamdaki süper kalite taşlı kafamı sarmalayan tişörtümün aynadan yansıması iyice Ali Ece'liği terketmiş, Arap Bacı'lığa geçiş yapmıştı. Sağ elimle düğümü yokladım. En başından beri aklımın kıyısındaki kapıyı omuzlama eğilimimi sürekli frenliyordum. Şâyet buraya ölmem için bırakılma ihtimalim şu an için %50'ydi. Bu durumda kapıya atacağım omuz darbesinin beni kurtarma şansı olabilirdi. Daha önce Rus ruletini ancak arkadaşının ayfonundan oynamış birisi olarak bu imtihan bana ağırdı. Fakat havanın iyiden iyiye kararmasıyla birlikte seçeneklerim de 2 ye inmişti. Ya vuracaktım omzu, ya sinip bekleyecektim. Kapıya vurmam lazımdı. Başka şansım yoktu.
Deponun tam duvarlarının birleştiği köşede üstüste iki paket taşı duruyordu. her ihtimale karşı onları alıp kapının menteşe tarafına koydum. Eğer içeriye birisi girecek olursa belki alır da kafasına çakardım. Böyle bir durumda insan Vilyım Volıs kadar başkan, Oktay Mahmuti kadar taktiksel olamıyordu malesef. Dizlerimin acısını telkine telkine unutmuştum bile. Omuzlarıma son bir kalite kontrol mahiyetinde göz gezdirdim, elimle yokladım. Karşımda yaklaşık 170x70 bir kapı vardı. Gerilebilmek içinse bir 10 metre bana yetecekti. Parkur toprak ve kurumuş çimentodan oluşuyordu. Yerime geçtim. Koşacak, kapıya bir, bir buçuk metre kala kafamı eğip geri çekecek, bütün ağırlığımın omzuma binmesi içinse son anda ayaklarımı yerden kesecektim. Kapının düşmemesi halinde kendini paket taşlarının yanına atacak, anında silahlanacaktım...