Ağlayan adam ne kadar sevimlidir değil mi kızlar? O aslan gibi yüreğinin zincirlere vurulması yüzünden, kendisini frenlediği, insanları üzmemek için kendilerini yıpratırlar. Değil mi? Duygu yoğunluğu ile salya sümük bunları yazarlar taptaze şekilde. Sizde okur, aslında onun ne kadar kocaman yürekli, ağlayacak kadar kendisiyle barışık olduğunu hatırlarsınız. Dünyanın ve hayatın o kıllı omuzlarına fazlasıyla yüklediği yükü düşünürsünüz. Sonra Stv'de "Hanfendi neden kaçıyorsunuz?" diye koşturan yalan haber ekibine inanan 50 yaş üstü kadından farkınız olur ama.
Şimdi denirse ki, "sen hiç ağlamadın mı?" diye; tabii ki ağladım. Hatta sayayım. Bir kere 9 yaşında Çanakkale Dardanel Sami Yen'de Galatasaray'ımı 2-1 yenmişti o zaman ağlamıştım. Sonra İlkokul mezuniyetinde sevdiğim kız ağlıyor diye ağlamıştım, öğretmenimizden ve arkadaşlarımızdan ayrılıyoruz ayağına. En son da işte dedem öldüğünde ağlamıştım.
Gördüğünüz gibi ikinci sebebimde gayet açık ve net bir şekilde ağlamayı araç olarak kullanmışım. Zaten ağlamanın, gözyaşının başlıca kullanıldığı yer bu gibi durumlardır. Çünkü gözyaşının, hele bir erkeğin gözyaşlarıysa yaptırım gücü büyüktür. 11 yaşındayken bile yarım yalpa aklımla şu ağlamanın ekmeğini yemeyi düşünmüşken, siz hala kılları sırtına kazak, koluna apolet olmuş heriflerin ağlamalarına pay veriyor, onları kılas buluyorsunuz.
Ağlayacaksan bile siktir git kenarda köşede ağla, akşam ağla, yastığa ağla, yorgana ağla. Maksatlı olmasa ne diye bloglara ağlasın pezevenk?
Yarın öbür gün bu adamlarla evleneceksiniz belki. Ve karşınızdaki duygu çuvalı, bir anda umarsızın allahına dönüşecek, "bana ne" diyecek. O zaman "yok mu aklımızı siken?" diye haykırırsınız camdan pencereden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder