12.24.2011

Dudullu & V8


En son yazdığım, Dudullu dan can kurtarmak isimli eserimden kelli mail kutumda şişme, kabarma yaşandı. Dudullulu arkadaşlar kızmışlar, "sanki adam sikiyoruz" temalı sitem mesajları yollamışlar. Kendilerine özrü borç bilmesem de durumu şu şekilde izah edeyim;
Ehliyetimin ıslaklığını koruduğu günlerdi. Tecrübesizliğin verdiği aşırı özgüvene bir de abimin bu süper kalite on numara tekne kazıntısı kardeşine olan güveni eklenince 2006 4.6 Mustang GT'nin anahtarını cebimde bulmuştum. "Al." demişti, "Git bakalım yap piyasanı."
İlk defa gerçek anlamda bir v8 kullanacaktım. Amerikancıların en büyük sıkıntısı arabanın yatışından haslolan AKÜ problemi ilk dakikadan evrenden aldığım bir mesajdı. Beyaz bir steyşın 307 alelacele akü çektik. Artık festenfüryıs çevirmeye hazırdım. O an bir tomi makinendim, o an bir toni stivırttım. Garajdan çıktım ara sokaktan minibüs yoluna çıkıyordum. Artık tam anlamıyla raikonendim, fernando alonsoydum. Normalde her zaman hoşuma giden 3 numara amerikan filmleri olmamalıydı diyordum. Olmamalıydı da, şu karılar kızlar bu tarihi ana şahitlik edeydi.
Şimdi bir karar vermeliydim, bu -on numara beş yıldız- araba ile nereye gitmeliydim? Caddeye inip bu soğuk kış günü camı sonuna kadar açıp vakko'nun kar dekorlarına bezenmiş vitrinlerinden kızlara yansımamı mı göstermeliydim, yoksa Aksaray'a gidip Gülüm Mehmet'i mi almalıydım? Tabii ki bu on numara beş yıldız performans makinesi ile biraz zaman geçirmeye karar vermiştim. Bağcılara kadar Tem'den gidecek oradan Aksaray'a inecektim. Planlar hazırdı. Sahrayıcedid'den Tem'e çıkmıştım önümde yaklaşık 50 kilometrelik bir parkur vardı. Saniyede 50 metre hız ile 2 3 saniye ilerlerken, aklıma Gülüm Mehmetin evinin bulunduğu dar sokak, mahalle piçleri ve yanımda bulunmayan KGS geldi. (Daha sonra hayatıma girecek olan Şel Klap kartın yüceliğini o günün akşamı farkedecektim.) Saliseler içerisinde siktiredip en yakın sapak olan Dudullu kavşağına girmiştim. Bir süre seyir ettikten sonra. O işbilmezlik ile farkına varamadığım yakıt gerçeği ile karşı karşıya kalmıştım. Gaza basıyordum fakat bir terslik vardı, gaz mandalı sanki uzaylardan uzay beğeniyordu. Arabayı kenara aldım. Şu dakikada bir yakınımı arayıp bana duyulan bu ekstra güveni sarsmamın çok büyük bir hıyarlık olacağının farkındaydım. Kendi başıma halletmem lazımdı. Torpidodaki pratik not setinin kalemi ile telefon numaramı yazıp, camın içine iliştirdim. Olur ya çekerler mekerler ne bileyim. Tam refüjden atlayıp benzin istasyonuna doğru yol alacaktım ki, içimdeki dörtlüleri açık bırakma eğilimi, bırakmama eğilimini yatırıp tokatlamayı başarmıştı. "Biterse bitsin amına koyim aküsü, biterse bitsin, sikeyim arabasını." şeklinde küçük çaplı sinir krizleri geçirerek itina ile refüjden geri atlayıp dörltüleri yaktım. Şimdi olayın ehemmiyetini bir nebze de olsa gelene geçene anlatabilmiştim. Koşmam veya hızlı yürümem gerekmiyordu, adeta ışık hızında siktirolup gitmeliydim. Benzinciye gelmem 12 dakikamı falan almıştı. 30 milyonluk diye atıldığım pompacı bir plaka arayışına girmişti. Acaba hangi araçtan inmiştim? "Dayı" dedim, "Bidona bidona yolda kaldık amınakiym." Bidon tam 19 liralık benzin almıştı içine. Hemen ödedim. Yalnız parayı öderken Pompacının tulumuna tutturulmuş yaka kartında HIFZI yazdığını gördüm. Ama görmezden gelmeliydim. Çünkü şu an HIFZI ismine patlarsam bu sinir gevşekliğiyle yarım saat gülecektim. Elimde bidon, Yakamda atkı, içi polarlı berem ile yokuş aşağı salmıştım. Soğuktan bütün vücudum kendini istifa edecekti neredeyse. O an kafamı kaldırdım ve tabeladaki "Dudullu" yazısını gördüm. O güne kadar siksen bir yada iki kez Dudulluyla münasebetim olmuştu. "Vay" dedim, "daha da gelenin dalağını sikeyim." Bayır avantajı ile 10 dakikaya -on numara beş yıldız- arabamın yanındaydım. Gidişte ve dönüşte "acaba birşey olur mu?" şeklinde kendisi hakkında epey endişelenmiştim. Geldim benzini kana kana içirdim. Artık aramızda özel bir bağ vardı. Onun için bu soğuklarda Dudulluya tırmanmış, uğruna savaş vermiştim. Deponun kapağını kapattım, arabaya oturdum. Şimdi başka bir kader anıydı. Acaba oraya kadar akü şarj etmiş miydi? Ayet-el kürsi, felak, nas, ettehiyyati, kulhüvallahi, elham ve daha milyonlarca ZAMLI sure okudum. Kontağı bastım saliselik bir gecikme ile marşı aldı. Kontrollü bir çıkışla tekrar yol almaya başlamıştım. Hemen dolana dulana içerenköy karfuru buldum. Buradan sonrası tereyağından kıl çekmekti artık. 10 dakika sonra evdeydim. Heyecan ve soğuk sebebiyle küçüğe sıkışmıştım. Otoparka girmemle kendimi klozet başında bulmamın arası hala bir muallaktır. Eğer 5 dakika daha gecikmiş olsaydım ömrümün vadesinin ilk taksidini klozete yatırmış olacaktım. Yalnız yaşadığım stres 1-2 saate kadar anca geçecek gibiydi. İşbilmezlik hasebiyle özgüvenim bir nebze de olsa kırılmıştı. Yeniden şarj etmek adına sıcak bir duş almıştım. Komidinimin üzerinde duran V8'in anahtarına baktım. Bir koşu gidip jöle sürdüm. Güzel, kılas giyindim. Ve en başından beri doğru seçim olan, Allah'ın "BAK KUL ALİM" şeklinde beni dolayladığı Caddeye inmek üzere garaja inmiştim. Artık ne raikonen ne makinendim, Kırmızı Mustang'li ve yakışıklıydım. Sanki 42 yaşındaydım. Tek falsolu davranışım erken gibi, kumandaya çok uzaktan basmak olmuştu. Bu tavrımı gören birisi ilk defa bir v8'e bindiğimi net olarak anlayabilirdi. Ama Aziz Nesin'in her zaman rahatsız olduğum, küplere bindiğim %60 tezi ile içime sular serptim. Adeta bir veteran gibi direksiyona oturdum. Pazar günü olması sebebiyle HOBİ olarak geziyormuş süsü vermiştim kendime. Sanki o güne değin her Pazar, zevk için garajdaki TUTKUM olan Mustang'ime biniyordum. Tabii ki bu tutumum da, önce Caddeden fenerbahçeye dönerkenki devirli kalkışımla, daha sonra da Selamiçeşme'den yukarıya göt attırışımla 15 dakika içerisinde nihayetine ermişti...

Akşam kafamı yastığa koyduğumda, bir gün kız yurdu patlasa, benim başıma hademenin yarağının düşeceği gerçeği ile karşı karşıya olmaktan bahsetmiyorum dahi.


Hiç yorum yok: