6.09.2012

Defansta Yoruldum

Gol atan kaleye Allah'ını seven defansa,
Orta oyunu asla olmaz halı sahada,
Çalıma girmeyeni çıkışta zabıta alacak sanki,
Ters ayaklı sağ beklikten yoruldum.

Alınır buçuklu saha ikindi vakti sonrasında,
Yerde ezilir izmaritler saat buçuğu vurduğunda,
Kapora bırakmasak gelmeyecektik sanki,
Asistten önceki pası vermekten yoruldum.

Ufak su bir liradır, soyunma odalarında rutubet,
Ne burda duşa giricen, alırsın sabah siktir et.
Çoraplar temiz de, siyah kauçuklar bozdu sanki.
Yerden hızlı paslarla oyunu açma fikrimi,
Takıma emopze edememekten yoruldum.

3.26.2012

Artık bülbül ötmüyor.

Şimdiye kadar burada kah şiğirle dokundurdum, kah şiğirsiz dokundurdum. Bu dokunuşlarımın büyük kısmı hoşunuza gitti. Fakat ben şu işe baş koyduğumdan kelli çizgim belliydi, "ŞEKİL YAPMAYIN"dı. Ama siz hiç bir türlü şekil yapmaktan vazgeçmediniz. Kendi piyesinizde, kendinize dublörlük yaptınız.
Eğer bugün ben yazmayı bırakıyorsam, bunun tek sebebi denyoluğunuz. Bunlar münferit denyoluklar değil belki, istemeden hepinizin bir denyoluğuyla parçası olduğunuz bir basiretsizlik karnavalı.
Cümle kurma yeteneğimi 2 ay önce benden aldınız. Hiç birinize dava açmıyorum, Allah belanızı da vermesin. Siktirip gidin diye bekledim, gitmediniz.

Arkadaşlar ben gidiyorum, hakkınızı helal edin.






2.11.2012

Dev Hayat Hikayesi: Gel bi' konuşcaz - IV

Hafızamı biraz yokladım. En son halı sahada kendi aramızda rostasyona gittiğimizi ve kalede adam eksiği nedeniyle durak kotlu kalecimizi anımsayabiliyordum güç bela. Kafamdaki süper kalite taşlı kafamı sarmalayan tişörtümün aynadan yansıması iyice Ali Ece'liği terketmiş, Arap Bacı'lığa geçiş yapmıştı. Sağ elimle düğümü yokladım. En başından beri aklımın kıyısındaki kapıyı omuzlama eğilimimi sürekli frenliyordum. Şâyet buraya ölmem için bırakılma ihtimalim şu an için %50'ydi. Bu durumda kapıya atacağım omuz darbesinin beni kurtarma şansı olabilirdi. Daha önce Rus ruletini ancak arkadaşının ayfonundan oynamış birisi olarak bu imtihan bana ağırdı. Fakat havanın iyiden iyiye kararmasıyla birlikte seçeneklerim de 2 ye inmişti. Ya vuracaktım omzu, ya sinip bekleyecektim. Kapıya vurmam lazımdı. Başka şansım yoktu.
Deponun tam duvarlarının birleştiği köşede üstüste iki paket taşı duruyordu. her ihtimale karşı onları alıp kapının menteşe tarafına koydum. Eğer içeriye birisi girecek olursa belki alır da kafasına çakardım. Böyle bir durumda insan Vilyım Volıs kadar başkan, Oktay Mahmuti kadar taktiksel olamıyordu malesef. Dizlerimin acısını telkine telkine unutmuştum bile. Omuzlarıma son bir kalite kontrol mahiyetinde göz gezdirdim, elimle yokladım. Karşımda yaklaşık 170x70 bir kapı vardı. Gerilebilmek içinse bir 10 metre bana yetecekti. Parkur toprak ve kurumuş çimentodan oluşuyordu. Yerime geçtim. Koşacak, kapıya bir, bir buçuk metre kala kafamı eğip geri çekecek, bütün ağırlığımın omzuma binmesi içinse son anda ayaklarımı yerden kesecektim. Kapının düşmemesi halinde kendini paket taşlarının yanına atacak, anında silahlanacaktım...

12.28.2011

Yaram

Olsam ki bir gün en güçlü,
La Bombonera'da çektirsem üçlü,
Protokolde otursan sen, Localarda...
Dönüp sana YARRAAAM diyeceğim.

Verseler bir gün emrime şirketler amade,
Kapımda dursa Merso, Kadillak Escalade,
Sen Bilgeytsin kıralı olsan da,
Sekreterine YARRAAAM diye mesaj bırakacağım.

Beni etseler kilden su testisi,
Çeşme başında sam yeli esintisi,
Sen padişahın olsan da sol testisi,
Ferman yazdırıp sana YARRAAAM diyeceğim.

İmzalatsalar bana Çorumsporla mukavele,
Yıllık elli bin yüro artı sınırsız muammele,
Sen barçaya tek başına orta saha olsan da,
Kulüpten kovulmak pahasına, sana YARRAAAM diyeceğim.

Çalışıp didinsem, ufak rot-balansçı açsam,
Geceler boyu atölyede sabahlasam,
Sen de olsan bemvenin ülke baş bayii,
Arabalarının üstüne anahtarla YARRAAAM yazacağım.

Velev ki, tüysiklette dünya sonuncusu oldum,
Mahallede rezil oldum, kahvelerden kovuldum,
Sen her sene altın kemer de kazansan,
Ringin kenarından YARRAAAM diye fısıldayacağım.

Verseler sırtıma bir küfe, "hamal ol" deseler,
Akşama kadar pazarda feleğimi sikseler,
Sen olsan da nakliyecilerin başkanı,
Küfeden güllüşah'ı çıkarttırıp sana, YARRAAAM dedirteceğim.

Kalsa bir saatlik ömrüm, bağlasalar cihazlara,
Altımı alsalar, bir kelimelik mecalim olsa,
Bin yıllık ömür adına Allahla sözleşmen olsa da,
Çağırtım seni kartal devlet acile, son nefesimle YARAAM diyeceğim.

Atsalar beni nar-ı cehennemin taa dibine,
Sen yukardan sevineceksin ibine,
Zebaniden 5 dakika müsade isteyip,
Sen tam sırattan geçmişken YARRAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAM diyeceğim.

12.24.2011

Dudullu & V8


En son yazdığım, Dudullu dan can kurtarmak isimli eserimden kelli mail kutumda şişme, kabarma yaşandı. Dudullulu arkadaşlar kızmışlar, "sanki adam sikiyoruz" temalı sitem mesajları yollamışlar. Kendilerine özrü borç bilmesem de durumu şu şekilde izah edeyim;
Ehliyetimin ıslaklığını koruduğu günlerdi. Tecrübesizliğin verdiği aşırı özgüvene bir de abimin bu süper kalite on numara tekne kazıntısı kardeşine olan güveni eklenince 2006 4.6 Mustang GT'nin anahtarını cebimde bulmuştum. "Al." demişti, "Git bakalım yap piyasanı."
İlk defa gerçek anlamda bir v8 kullanacaktım. Amerikancıların en büyük sıkıntısı arabanın yatışından haslolan AKÜ problemi ilk dakikadan evrenden aldığım bir mesajdı. Beyaz bir steyşın 307 alelacele akü çektik. Artık festenfüryıs çevirmeye hazırdım. O an bir tomi makinendim, o an bir toni stivırttım. Garajdan çıktım ara sokaktan minibüs yoluna çıkıyordum. Artık tam anlamıyla raikonendim, fernando alonsoydum. Normalde her zaman hoşuma giden 3 numara amerikan filmleri olmamalıydı diyordum. Olmamalıydı da, şu karılar kızlar bu tarihi ana şahitlik edeydi.
Şimdi bir karar vermeliydim, bu -on numara beş yıldız- araba ile nereye gitmeliydim? Caddeye inip bu soğuk kış günü camı sonuna kadar açıp vakko'nun kar dekorlarına bezenmiş vitrinlerinden kızlara yansımamı mı göstermeliydim, yoksa Aksaray'a gidip Gülüm Mehmet'i mi almalıydım? Tabii ki bu on numara beş yıldız performans makinesi ile biraz zaman geçirmeye karar vermiştim. Bağcılara kadar Tem'den gidecek oradan Aksaray'a inecektim. Planlar hazırdı. Sahrayıcedid'den Tem'e çıkmıştım önümde yaklaşık 50 kilometrelik bir parkur vardı. Saniyede 50 metre hız ile 2 3 saniye ilerlerken, aklıma Gülüm Mehmetin evinin bulunduğu dar sokak, mahalle piçleri ve yanımda bulunmayan KGS geldi. (Daha sonra hayatıma girecek olan Şel Klap kartın yüceliğini o günün akşamı farkedecektim.) Saliseler içerisinde siktiredip en yakın sapak olan Dudullu kavşağına girmiştim. Bir süre seyir ettikten sonra. O işbilmezlik ile farkına varamadığım yakıt gerçeği ile karşı karşıya kalmıştım. Gaza basıyordum fakat bir terslik vardı, gaz mandalı sanki uzaylardan uzay beğeniyordu. Arabayı kenara aldım. Şu dakikada bir yakınımı arayıp bana duyulan bu ekstra güveni sarsmamın çok büyük bir hıyarlık olacağının farkındaydım. Kendi başıma halletmem lazımdı. Torpidodaki pratik not setinin kalemi ile telefon numaramı yazıp, camın içine iliştirdim. Olur ya çekerler mekerler ne bileyim. Tam refüjden atlayıp benzin istasyonuna doğru yol alacaktım ki, içimdeki dörtlüleri açık bırakma eğilimi, bırakmama eğilimini yatırıp tokatlamayı başarmıştı. "Biterse bitsin amına koyim aküsü, biterse bitsin, sikeyim arabasını." şeklinde küçük çaplı sinir krizleri geçirerek itina ile refüjden geri atlayıp dörltüleri yaktım. Şimdi olayın ehemmiyetini bir nebze de olsa gelene geçene anlatabilmiştim. Koşmam veya hızlı yürümem gerekmiyordu, adeta ışık hızında siktirolup gitmeliydim. Benzinciye gelmem 12 dakikamı falan almıştı. 30 milyonluk diye atıldığım pompacı bir plaka arayışına girmişti. Acaba hangi araçtan inmiştim? "Dayı" dedim, "Bidona bidona yolda kaldık amınakiym." Bidon tam 19 liralık benzin almıştı içine. Hemen ödedim. Yalnız parayı öderken Pompacının tulumuna tutturulmuş yaka kartında HIFZI yazdığını gördüm. Ama görmezden gelmeliydim. Çünkü şu an HIFZI ismine patlarsam bu sinir gevşekliğiyle yarım saat gülecektim. Elimde bidon, Yakamda atkı, içi polarlı berem ile yokuş aşağı salmıştım. Soğuktan bütün vücudum kendini istifa edecekti neredeyse. O an kafamı kaldırdım ve tabeladaki "Dudullu" yazısını gördüm. O güne kadar siksen bir yada iki kez Dudulluyla münasebetim olmuştu. "Vay" dedim, "daha da gelenin dalağını sikeyim." Bayır avantajı ile 10 dakikaya -on numara beş yıldız- arabamın yanındaydım. Gidişte ve dönüşte "acaba birşey olur mu?" şeklinde kendisi hakkında epey endişelenmiştim. Geldim benzini kana kana içirdim. Artık aramızda özel bir bağ vardı. Onun için bu soğuklarda Dudulluya tırmanmış, uğruna savaş vermiştim. Deponun kapağını kapattım, arabaya oturdum. Şimdi başka bir kader anıydı. Acaba oraya kadar akü şarj etmiş miydi? Ayet-el kürsi, felak, nas, ettehiyyati, kulhüvallahi, elham ve daha milyonlarca ZAMLI sure okudum. Kontağı bastım saliselik bir gecikme ile marşı aldı. Kontrollü bir çıkışla tekrar yol almaya başlamıştım. Hemen dolana dulana içerenköy karfuru buldum. Buradan sonrası tereyağından kıl çekmekti artık. 10 dakika sonra evdeydim. Heyecan ve soğuk sebebiyle küçüğe sıkışmıştım. Otoparka girmemle kendimi klozet başında bulmamın arası hala bir muallaktır. Eğer 5 dakika daha gecikmiş olsaydım ömrümün vadesinin ilk taksidini klozete yatırmış olacaktım. Yalnız yaşadığım stres 1-2 saate kadar anca geçecek gibiydi. İşbilmezlik hasebiyle özgüvenim bir nebze de olsa kırılmıştı. Yeniden şarj etmek adına sıcak bir duş almıştım. Komidinimin üzerinde duran V8'in anahtarına baktım. Bir koşu gidip jöle sürdüm. Güzel, kılas giyindim. Ve en başından beri doğru seçim olan, Allah'ın "BAK KUL ALİM" şeklinde beni dolayladığı Caddeye inmek üzere garaja inmiştim. Artık ne raikonen ne makinendim, Kırmızı Mustang'li ve yakışıklıydım. Sanki 42 yaşındaydım. Tek falsolu davranışım erken gibi, kumandaya çok uzaktan basmak olmuştu. Bu tavrımı gören birisi ilk defa bir v8'e bindiğimi net olarak anlayabilirdi. Ama Aziz Nesin'in her zaman rahatsız olduğum, küplere bindiğim %60 tezi ile içime sular serptim. Adeta bir veteran gibi direksiyona oturdum. Pazar günü olması sebebiyle HOBİ olarak geziyormuş süsü vermiştim kendime. Sanki o güne değin her Pazar, zevk için garajdaki TUTKUM olan Mustang'ime biniyordum. Tabii ki bu tutumum da, önce Caddeden fenerbahçeye dönerkenki devirli kalkışımla, daha sonra da Selamiçeşme'den yukarıya göt attırışımla 15 dakika içerisinde nihayetine ermişti...

Akşam kafamı yastığa koyduğumda, bir gün kız yurdu patlasa, benim başıma hademenin yarağının düşeceği gerçeği ile karşı karşıya olmaktan bahsetmiyorum dahi.


11.28.2011

Dev Hayat Hikayesi: Gel bi' konuşcaz - III

  Tavandaki pencereden ışık vurmuyordu artık. Sadece gökyüzünden seken ışınlar aydınlatıyordu depoyu. Haliyle saat hususunda tahmin yapmak da zorlaşmıştı. Şu an ise hayatımın tahminimce bir kaç saattir yaşadığım bölümünde ilk defa bir somut sorumluluğum vardı. Kafamdaki süper kalite taşlı tişörtün yeni vizyon kazanmış hali. Mimik yaptığım, kulaklarımı oynattığım takdirde 5 dakikada bir düğümü tazelememi gerektiriyordu.
  En son üniversitenin ilk yılında proje ödevi hazırlarken gerçek anlamda "Başım çatlıyor." kalıbını bahane olarak kullanmamıştım. Ama bu sefer söylerken  sadece kalbimin kapakçıkları oynuyordu dudaklarım yerine. O kadar samimi bir sıkkınlık vardı ki üzerimde, bir an için çaresizliğimin dışarıdan görünüşünün, bakanda kesin merhamet uyandıracağına inanırken buldum kendimi. "Ulan.." dedim oturduğum yerden, sağ dizimin sağlam olan yarısında dirseğimin ucu dururken; "Ulan ben bir bok yedim abicim, banko çok büyük bir bok yedim." diye geçirdim içimden. Sağ elimli "eamaan" der gibi bilekten boşluğa doğru salladım. Şu an, ne tür bir bok yediysem, bedelinin bu kadarla sabit olmasını sağlamak zorundaydım.

   Hayatım boyunca dakikalar benim için beşerli gruplar halindeydi. İlk defa organize olarak sürdüreceğim bir işe yelkovan tam beşliğe kafa atmadan başlayacaktım. Gün ışığını iyi kullanmam lazımdı. Şâyet buraya, ölmem için bırakılmış olmayabilirdim. Belki de kışt dediğim tavuğun sahibi kini dinmez, dini bilmez bir dalyaraktı ve tahta kapının arkasındaki yazıhanesinde ayılmamı bekliyordu. Göz ardında bıraktığım her ihtimal etimden giden parça olabilirdi. Ama bu depo gibi yerde bir gece geçirmek fikrinin ne derece parlak olduğunu kestiremiyordum. Etli kemiklisinden çok, üç harflisi beş harflisi gıcıklayacaktı içimi. Düşünmeden hareket edecek kadar gücüm yoktu. Fakat yaptığım bandaj, bir nebze de olsa aklımı çalışabilir kılmıştı...

11.22.2011

Dev Hayat Hikayesi: Gel bi' konuşcaz - II

   Üşümeye başlamıştım. Üstümdeki halı saha konsepti yazlıktı. İhtimallerden birisi olan -kış uykusunda dayak yemiş olmam- otomaktikman rafa kaldırılmıştı. Üşümemin sebebi ise, rutubetli depo ortamından çok kaybettiğim kandı. Bir gram sıvası kalmamış tuğla duvarlara, avcumun içini yaslıyarak zaten buz kesmiş olan ellerimden daha sıcak olduğunu da onayladım. Az önce yattığım yere gittim, dizlerimi kırmadan usulca yere oturdum. Önümdeki yer yer donmuş çimento barındıran toprak zemini dikizledim bir müddet. Az önce aynada dişlerime bakmadığımı farketmiştim. Aslında en korktuğum kısım buydu. Ya dişlerim kırıldıysa? Düşmanımın karşısına bile çıkamayacak şekilde özgüvenimi yitirirdim. Korkarak sol elimin işaret parmağını ağzıma doğru götürdüm. Parmak ucum dudaklarıma destek veren üst ve alt dişlerimle bulumuştu. Tam olup olmadıklarını yokladım. Tamlardı. Köpek dişlerim, azı dişlerim. Onlar da tamdı. Gidene lanet etmekten daha cazip gelmişti o anlık dişlerimin sağlam olması. İçimden, "ulan" dedim, "hangi gerizekalının işiyse". Düşündükçe, kaşlarımı kaldırıyor, mimik yaparken, böyle bir durumda bile kendi sıhhatime en ufak bir jest yapamıyordum. Tişörtümü çıkardım. Arkadaştan geri getirmek üzere, 'dışarısı tişörtü' olarak üzerime geçirdiğim Absolut Joy marka, süper kalite taşlı tişört, şu an kendime dahi yapamadığım bir iyiliğe vesile olacaktı. Bel bölgesindeki teğelli yerinden dişlerimle küçük bir kesik attım. Bu kesikten var gücümle tişörte asıldığımda yaka kısmına kadar, amerikan bezi gibi yırtıldı. Yaka kısmını da çevresinden alarak çıkardım. Giydiğim müddetçe tırnaklarımda yerinden çıkarmaya çalıştığım minik taşlarda bir kayıp bile yoktu. Hepsi yerli yerindeydi. Tişörtü yatay şekilde 5 kez katladım. alnıma yavaşça değdirerek kafamın etrafında dolaştırdım. En uç küçük noktalardan düğümü attım. Artık kafamda, beyaz bir Ali Ece bandı vardı. Tek farkımız, benim 4 ay evvelinde kazıdığım, ve şu an olan saçlarımdı...

11.20.2011

Dev hayat hikayesi: Gel bi' konuşcaz - I

ÖNSÖZ

   Gakkolar, bu maceramı artık paylaşma vakti gelmişti. Yeri gelince, episot episot gerek, çeptır çeptır, gerekse part part sizlerlen paylaşacağım. Okurken kanınız donacak, belki de heyecan kakanız gelecek. Çoluğa çocuğa okutup da, pisipisisini bozmayın. Bilgisayarınızdan yeğenlerinize KRALOYUN açarken, blogumun açık olmadığından emin olun. Yaradan sizinle olsun.

GEL Bİ' KONUŞCAZ - BÖLÜM I

   Gözlerimi açtığımda depo gibi bir yerdeydim. Rahat on senesi vardı kullanılmıyordu. Çatısında güneş ışığından faydalanmak üzere doğu yönüne bakan üçgen pencereler vardı. Pencerelerin yerde oluşturduğu çizgi şeklindeki güneş yansımalarına bakarak saatin 12-1 civarı olduğunu söyleyebilirdim. Yattığım yerden doğrulmak istedim, belimdeki sinir sıkışmasıyla bu girişimimi 5 dakika kadar ertelemek durumunda kaldım. Kafamı kaldırıp etrafı iyice bir süzdüğümde derme çatma fakat hiç bir yerinden ışık sızdırmayacak şekilde sıkı sıkıya kapatılmış tahta bir kapı dikkatimi çekti. Zaten şimdilik gözüne çarpan başka bir çıkış kapısı da yoktu. Tekrar ayağa kalkmak için yeltendim. Becerdim. Ayağa kalkıp üstümün tozunu pasını elimle üstün körü silkeledim. Üzerimde arkadaştan çarptığım parlak taşlı beyaz tişört, altımda daha çok yaz aylarında yatarken giydiğim siyah penye şortum, benim olmayan biri kısa birisi uzun konç ve kırmızı Nike R10'larım vardı. Dizlerimin ikisi de saatler önce kanamayı kesmişti. Yaranın en pelte haliydi toprakla karışan. Ben kapıya doğru yürüdükçe acıyor, acıdıkça uyuşuyordu. Kapıya geldiğimde üzerinde herhangi bir kilit yoktu, kapının arkasından dalga sesleri geldiğini farkettim. Tam kapı koluna hamle yapacaktım ki kapının yanındaki kolonun hizasındaki aynadan tam anlamıyla feleğimin sikilmiş olduğunu gördüm. Kaşlarım patlamış, burnumdan rahat 2 litre kan akmış,yanaklarımsa kan çanağıydı. En çok canımı sıkan durum ise alnıma muhtemelen neşter yardımı ile atılmış birbirine paralel 3 yarık idi. "Kim yaptıysa nefesini sikeyim" diye iç geçirdim. Düşünürken istemsiz olarak kaşlarımı kaldırdığımdan, alnım kırışıyor ve yaralarım açılıyordu. Dayanılamaz bir acıydı. Bu yüzden düşünmeden hareket etmeliydim...

20 Kasım 2011



10.29.2011

Dudulludan aşşağı koşuyorum

Ellerim çatlamış soğuktan,
Bacaklarımı hissetmez olmuşum.
Verdiğim nefesi geri almak istemem,
Dudulludan aşşağı koşuyorum.

Kırmızı başlıklı olan, kız değil burada,
Kurdu var, hele kürdü gırla,
Yurdum Toprağım iyi ki burası değil,
Dudulludan aşşağı koşuyorum.

Burnumdaki atkıya sümük bulaşmış,
Bereyi alnıma siper eder olmuşum,
Soğuğundan ağzım laçkalaşmış,
Dudulludan aşşağı koşuyorum.

Delik deşik asfaltı tepiyorum soluk soluk,
Betim benzim atmış, elimde kırmızı bir bidon,
4.33'den almışım mazotu oluk oluk,
Dudulludan aşşağı koşuyorum.

Derde deva derler, refüj kenarından taban,
Bir sağa, bir sola alıyorum bidonu.
Kolu uzun, yeşil, içi kürklü üstümdeki kaban,
Dudulludan aşşağıya koşuyorum.

Sanayi mahallesini geçerce, doğuyor içime umut.
Dörtyoldan sağa mı, sola mı, bidon yana dönüyorum,
Bir kere geldiğim yolu hatırlasam, bin tevbeni yut,
Dudulludan aşşağı koşuyorum.

Ayaklarım suyu çekmiş belimi ısırmış soğuk,
Elimde kırmızı bidon, acil durum bildiriyor.
İçim V8, bakışlarımsa donuk,
Dudulludan aşşağı koşuyorum.

Dizlerimin bağı çözük,
Ayaklarım çift çorap,
İçimde iç donu...
Yün atletle aram yok.

Geldim Dudulludan aşşağılara,
Burası da ayrı bir Dudullu...


10.28.2011

Turizm Ateşi

fakirim diyor
ama diyor cesaretim var
buraya geldim

senin ananın ölüsünü sikiyim
amına koyduğumun çocuğu seni
senin emesende şarkı söylediğin kızı götünden sikiyim

ne yediricen lan elin kızına
elin kızı almanyadan kalktı gelecek sana
ne yedireceksin oğlum sen ona
onlar sabahları meyvalı pudink yer
amına koyduğumun fukarası seni
senin gibi lavaş yeşil soğan yer mi
amına koyduğumun camışı
senin gibi sap ot yer mi lan o
hea

amına koydumun pezevengi seni
tezek yakan orospu çocuğu
onlar doğal gaz kullanır lan
kalorifer kullanır onlar ibine
sabahın beşinde kalkıp senin yirmi beş tane kardeşine çorba yapar mı
kızılay aşevi gibi çalışır mı lan
hea

amını eşşeğini siktiğimin oğlu seni
he

mavi leğende yıkanan orospu çocuğu seni
burda duş vardır lan küvet vardır
jakuzi vardır
cakuzi vardır
amına kodumun gün görmemiş medeniyetsiz pezevengi
mavi leğenin içine girip de maşrafayla yıkanır mı bi güğüm suda lan
he
kardeşin de delikten bakıp otuzbir çeksin

beri bak beri beri
beri bak şşşşş kıro
beri bak ananı avradını sikerim
beri bak lannnn
beri bak
beri bak

o kıza sen ne yediricen lan
he
ne yediricen lan
ne yediricen
amına koyduğumun evladı
sen elin kızına ne yediricen
[önündeki cam tabağa vurup]
ananı sikiyim cam kırıldı
ne yediricen lan sen elin kızına
orospu çocuğu
camı kırdım ananı avradını sikerim senin
ne yediricen

farzedelim elin kızı
senin kuru fasulyeni yer de ossurur mu lan o kız
o kızın götü doğal gaz gibi kokuyo lan
amına koyduğumun pezevengi
he

senin ben kalbini ciğerini sikerim lan
hea

amına koyduğumun fukarası
bak amına kodumun çocuğu
şu anki zararın bana 120 öyro
120 öyro
80 karat kıristal
bu ne bu
çekirdek tabaa
amına koyduğumun oğlu
120 öyro zarar verdin bana
kıristal tabak setim gitti

ananın avradına
şu iki tane kumandayı vuriyim moruk
bak
kumandalarla anana hükmediyim
ananın rengini çevirip saçıyim kısıyim
amına koydumun evladı
dinsiz orospu çocuğu

moruk al şunu da şu
dur dur
şu camları temizliyim moruk ya
valla





CAMFROG SÖNMEZ